2012 yılında İsveçli sanatçılar Erika Magnusson ve Daniel Andersson, sinema tarihine damga vuran bir projeye imza attı. “Lojistik” adlı film, 857 saatlik (yaklaşık 35 gün) süresiyle dünyanın en uzun filmi unvanını taşıyor. Peki, bu kadar uzun bir filmde ne anlatılıyor? İşte detaylar.
Basit Ama Derin Bir Konu
Lojistik, bir adım sayar cihazının üretildiği fabrikadan mağazaya kadar olan yolculuğunu anlatıyor. Üstelik bu yolculuk, ters kronolojik bir sırayla, üretim döngüsünün başlangıcından sonuna kadar gerçek zamanlı olarak aktarılıyor.
Filmde hiçbir sahne hızlandırılmıyor ya da kesilmiyor; her aşama olduğu gibi gösteriliyor. Limanlar, kamyonlar, fabrikalar… İzleyici, bir ürünün mağaza raflarına gelene kadar geçtiği zahmetli sürece birebir tanıklık ediyor.
Tüketim Alışkanlıklarına Dair Bir Farkındalık
Sanatçılar Magnusson ve Andersson, bu projeyi başlatırken tüketim alışkanlıklarımızın ardındaki görünmeyen dünyayı ortaya koymayı hedeflediklerini belirtiyor. Filmin ana fikri, market raflarında gördüğümüz ürünlerin, ardında nasıl zahmetli bir sürecin yattığını anlamak üzerine kurulu.
Sanatçılar bu fikirlerini şöyle ifade ediyor:
“Çoğumuz, ürünlerin market raflarına gelene kadar ne kadar büyük bir çaba harcandığını fark etmiyoruz. Bu projeyle görünmeyeni görünür kılmak istedik.”
Gerçek Zamanlı ve Kesintisiz
Filmin öne çıkan yönlerinden biri, hiçbir detayın hızlandırılmaması. Tedarik zincirinin tüm aşamaları; taşıma, üretim, paketleme ve dağıtım süreçleri olduğu gibi izleyiciye sunuluyor. IMDb’de, “Ters kronolojik sırayla bir pedometrenin üretim döngüsü” şeklinde özetlenen film, aynı zamanda gerçek zamanlı sinemanın en etkileyici örneklerinden biri.
Sanat Galerilerinde ve Özel Gösterimlerde İzlenebiliyor
857 saatlik süresi nedeniyle bir sinema salonunda izlenmesi neredeyse imkânsız olan bu film, genellikle sanat galerilerinde ve özel gösterimlerde izleyiciyle buluşuyor. Film, tüketim kültürüne dair güçlü bir farkındalık yaratmayı başarıyor.
Tüketim Kültürüne Eleştirel Bir Bakış
Lojistik, sadece bir ürünün yolculuğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda tüketim kültürünün ardındaki karmaşık yapıya eleştirel bir bakış sunuyor. Bir pedometrenin Çin’deki üretim tesisinden İsveç’teki bir mağaza rafına kadar olan yolculuğunu izlemek, modern tüketim dünyasının büyüklüğünü ve karmaşıklığını anlamak için etkili bir deneyim sunuyor.